Girişimci Olmadan Önce Düşünün: ‘Gerçekten de…’

G

Son zamanlarda girişimlerle ilgili konuşurken genellikle garajlarda kısıtlı imkanlarla başlayan ve ‘gelecek’ olarak tanımlanan pek çok projeyle karşılaşıyoruz.

Risk sermayeleri, melek yatırımcılar derken 2-3 yıl içerisinde halka arz edildiğini gördüğümüz ve hatta inanılmaz rakamlara satın alınmasına tanıklık ettiğimiz; şüphesiz herkesin kapıldığı bu tılsım bir anlamda hepimiz için daha az çalışmak, başarıyla gelmesi beklenen ciddi bir ekonomik özgürlüğe kavuşmak ve dolayısıyla hayalleri yaşamayı temsil ediyor.

Bundan on yıl öncesinde Amerikan Rüyası olarak tabir edilen bu durum değişen dünya koşullarıyla ve pek çok şey ile birlikte globalleşen değerler arasında yerini çoktan almış ve hepimize kendisini alıştırmış durumda..

Neyse ki artık her birimizin Amerika’ya taşınmasına gerek yok. Artık Hum (*) ‘dan Shangai’ye kadar, Ahmet Amca’dan Ricardo Jr. Rodrigues’e kadar herkesin hayali bu: kendi işini kurmak, dusunulmemisi dusunmek ve çok başarılı olmak.

Kısacası ‘bulaşıkhaneden patronluğa giden yol’ un diğer adı artık girişimcilikten melek yatırımcılık olmak olmak üzere.

Buraya kadar zannediyorum her şey tamam.

Yakınen takip edenleriniz ve tanıyanlarınız bilirler ki,  teknoloji ve girişimcilik başta olmak üzere bilgi ve farkındalık olarak da öğrenmeyi çok seven, kendimi sürekli geliştirmeye çalışan birisiyim.

Ve elbette bir girişimci olarak kendi savunduğum değer ve hayalleri de çürütmeyeceğim.

Fakat şöyle bir durum var ki maneviyat, değerler ve hayatın gerçekleri söz konusu olduğunda -gerçek girişimcilerin çok iyi anlayacağı ve bileceği üzere- evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor; bu kırılma anları da pek çok girişimcinin vazgeçmesine sebep oluyor.

Bir başka yazıda ele alacağım bu konunun akla gelen bazı başlıklarını sıralayacak olursak, işinize ayırmanız gereken zaman, yaşadığınız stres, üzerinizdeki sorumluluk derken aslında daha önce çok büyük ihtimalle başkasının aklına gelmiş fakat bir sebepten(!) uygulanamamış veya hali hazırda uygulamada olan bir fikrin hayata geçirilmesi ve sizi mutlu sona taşıması süreci sanıldığından çok daha zor ve zahmetli.

Ki çok hızlı şekilde hayallere ve başarılara ulaşmış, milyonda bir rastlanan bu kişileri model olarak görmemizin sebebi de tam olarak o zor,mücadele ve hatta şans gerektiren dönemi geride bırakmış olmaları.

Nereye varacağız derseniz son zamanlarda gözlemlediğim kadarıyla bu yola çıkmak isteyen ve hatta çıkan pek çok girişimcinin tam olarak hayattan beklentilerinden emin olamadığını gözlemliyorum.

Zaten sahip olabileceğimiz bir hayatı yaşayabilmek için bir hayalin peşine dusmek ne kadar doğru?

Bunun cevabını verebilmek için; öz farkındalığımızın haricinde, kendimize karşı gerçekten durust olmamız ve kurduğumuz hayalin yaşamak istediğimiz hayata giden yolda gerçekten ne derece etkin bir rol oynadığını anlayabilmemiz gerekiyor.

Kısacası hayal; sakin, stressiz bir hayat ise şirket kurmak çok da doğru olmayabilir…

Bu noktada en önemli şey ise yanlış varsayım ve beklentilerle hareket edilmemesi. Öyle ki butun bu stresli, ekonomik dar boğazlı zamanı bir kenara koyarsak bile hedefinizi 12’den vurmanız yıllarınızı alabileceği gibi asla mumkun dahi olamayabilir. Hatta girişimci olduğunuz takdirde çoğunlukla kendinizi 12 olmasa dahi vurduğunuz puanları toplarken bulmanız an meselesi olacaktır.

Ama hedefinizde insanların hayatlarını değiştirmek, ciddi bir amaç, bir tutku ve hatta değer yaratmak gibi şeyler varsa özellikle gunumuz dijital dunyasında bu buyuk bir avantaj.

Geçmişteki örneklerine baktığımızda da içeriği ne olursa olsun bu gibi başarıların da yıllar alabildiğini dusunursek; gemiye binmeden önce gazı, heyecanı bir kenara bırakıp sakince dusunmek şart.

Hazır buraya kadar gelmişken yakın zamanda öğrendiğim ve bu yazıyı yazmama ilham veren, hepimizin gerçek isteklerimizi bir kenara bırakarak doğrudan arzularımıza ve algılarımıza göre karar vermemizle ilgili bu  hikayeyi paylaşarak yazıya son veriyorum.

“Amerikalı bir yönetici Meksika’daki koylerden birisinin limanında son 10 yıldır ilk tatilinin tadını çıkarmaya çalışmaktadır… Kuçuk bir tekneyle balık çıkmaya çıkmış bir köylunun kendi yakınlarında demir attığını görur. Teknede balıkçının tuttuğu balıkların guzelliği gözune çarpar ve kendisine övgulerini iletmenin haricinde balıkları nasıl ve ne kadar zamanda tuttuğunu sorar.

Meksikalı cevap verir, “sadece biraz zamanımı aldı.”

Yönetici tekrar sorar, “neden biraz daha kalıp daha fazla balık tutmadın?”

Meksikalı, “Çunku kendim ve ailemi yeterli sure idare edebilecek kadarını tuttum.”

Yönetici merak eder, “hayatının kalan kısmında neler yapıyorsun peki?”

Meksikalı balıkçı cevap verir, “Geç uyuyup uyanıyorum, biraz balık tuttuktan sonra çocuklarımla oynuyor ve eşimle siesta yapıyorum. Akşamları da köyde arkadaşlarımla şarap içip gitar çalıyoruz… Son derece yoğun ve meşgul bir hayatım var…”

Yönetici şoka girmiş gibi, “Ben Harvard MBA mezunuyum ve sana yardımcı olabilirim. Balık tutmaya daha fazla vakit ayırırsan, daha buyuk bir bot alabilir, hatta oradan elde edeceğin gelirle bir balıkçı filosu bile oluşturabilirsin. Tuttuğun balıkları da orta sınıfa satmak yerine doğrudan ust kesimdeki insanlara satabiliriz.  Yani uretimi, sureci ve hatta dağıtımı sen kontrol edebilir bu sayede Mexico City’ye ordan Los Angeles’a hatta New York’a taşınıp buyuyen ve son derece başarılı bir girişimin sahibi olabilir sonra keyfine bakabilirsin…”

Meksikalı balıkçı tekrar sormuş, “Peki ama tum bunlar ne zaman alacak?”

Amerikalı, “15–20 yıl.” demiş.

“Peki sonra?”

Amerikalı gulerek cevap vermiş… Malum orası en guzel tarafı “Uygun zaman geldiğinde halka arz ilan edip şirket hisselerini satarsın ve çok zengin olabilirsin… Milyonlar…”

“Millionlar.. Sonra?”

Amerikalı, “Sonra da emekli olursun, kucuk bir sahil kasabasına yerleşirsin; geç uyur uyanır, çocuklarınla vakit geçirir, eşinle siesta yapar, arkadaşlarınla şarap içip gitar çalarsın…”

Başı öne eğilmiş bir şekilde, yönetici balıkçıyla vedalaşır…

10 yıllık tatilinden dönmesinin hemen ardından çok sevdiği işinden ayrılır… “

Yönetici ayrıldıktan sonra ne yapmış, bu hikaye ne kadar taraflı bilemiyorum; ben sadece iyi düşünün demek istedim.

Şahsi yorumumu soracak olursanız da yine pek çoğunuzun bildiği üzere “Sonunu düşünen kahraman olamaz” demekten kendimi alamıyorum.

Sevgiler.

Yorum Ekle

Kategoriler